Sezon kapanışından bu güne 7 aylık bir hasretin bitmesini beklediğimiz şu günlerde , kayak yapma hasretimizin düşen ilk kar haberleri ile mutluluğa dönüşmesi şerefine...
Çocukluk yıllarımı ilkokul 5.sınıfa kadar İsviçre'de yaşamış olduğumdan olsa gerek karı kışı , kavurucu yaz sıcaklarına her zaman tercih etmişimdir . Okul gezilerimiz olurdu ilkokulda , dağların arasında kalan küçük kasabamızda tepede bir kale vardı ; Sınıf öğretmenimiz yarın sabah hava güzel olursa tepedeki kalenin bayrağı asılmış ise okulda buluşup kayak merkezine kayak yapmaya gideceğimizi söylerdi .
Akşamdan kızaklarımızı hazırlardık , kızaklarımız zaten bütün kış okula giderken beraberimizde okula götürür , akşamda okuldan çıkınca kızağımıza biner eve kadar kayarak dönerdik , yazın okulda bisiklet parkında bisikletlerimizi park ettiğimiz alana kızaklarımızı park ederdik . Fakat o gece özel hazırlıklarımız olurdu , evde çantalarımıza ertesi gün yemek için sandeviçlerimiz hazırlanır , yedek bir iki kıyafet konurdu . Ama önemlisi bizim için tahta kızağımızın altındaki ayaklarda bulunan demiri bal mumu ile kayganlaştırma işlemi idi , nede olsa ertesi gün yapılacak olan kızak yarışlarında en hızlı olmak için gerekliydi bu işlem.
Sabah güneş doğmadan uyanırdım o gün , ilk salonun penceresinden perdeyi aralayıp tepedeki kaleye bakmak olurdu . Kasabanın sancağı sarı renkli bir sancaktı ve onu görmemiz gerekiyordu ;
O sabah hava çok sisliydi bırakın bayrağı ne kale nede kalenin olduğu dağlar gözüküyordu sisten dolayı , tüm sevincimizin ağlamaklı bir biçimde geziye gidememe kaygısına dönüştüğü o an ...
Birden evin telefonu çalar , arayan sınıf öğretmenimizdir ; sisten dolayı kalenin görünemediğini ancak havanın gün içinde güzel olacağını gezinin iptal olmadığını söylemesi ile havalara uçmam ayrı bir sevinç yaşatmıştı o gün. Sisli havaları o günden beri sevmeme rağmen şimdi farkına vardım ki ; hayatta yaşadığımız zorluklar bazen yaşadığımız en büyük mutlulukların kaynağı olabilmekte.
Koşarak okula gittiğim nadir günlerden birisinin sabahını yaşadığım gündür o gün. Çantamı elimde ipinden tutarak çektiğim kızağımın üzerine lastikli kanca ile bağlayarak kasabanın tepesindeki okuluma koşturmanın heyecanı , bahçeli evlerin çitlerinin arkasından her koşarak geçene havlayan köpeklerden ; sahipleri anlardı ki yine "küçük tüf - Klein Tuff" koşup gitmektedir kapılarının önünden.
"Küçük tüff" nereden gelmektedir ; benim yaşadığım o küçük kasabanın bir futbol takımı vardı , abim Tufan takımın yıldız oyuncularından olunca kasabada herkez onu tanırdı , beni de sürekli Turan ; Tufan nın küçük kardeşi "Klein Tüff" olarak tanırlardı.